Cömertlik ile ilgili hikayeler, Cömertlik ile ilgili atasözleri örnekleri,Vefa cömertlik fedakarlık konulu atasözleri, cömertlikle ilgili kısa bir hikaye
İÇİNDEKİLER
ToggleCömertlik ile ilgili hikayeler
Cömert teyze
Mahallemizde bir yaşlı teyze eski, bahçeli evinde kendi durumunda yaşardı. Bizlere masallar anlatır meyve verirdi.
Yaşlı teyzenin kimsesi yoktu. Gençliği ve evlatları kimdi kimse bilmiyordu. O mahallemizin Yaşlı Teyzesiydi.
Bir gün mahallemizde yangın çıktı ve bir ev yandı. Evdekiler canını zor kurtardı fakat bütün eşyaları yandı.
Yaşlı Teyze onları evine konuk etti. Onları doyurdu, sevindirdi. Bir gün ustalar geldi ve evi onarım etti.
Kimse bunu kimin yaptığını bilmiyordu. Daha sonra ev eşyaları geldi ve eve kondu.
Aile evine yerleşti. Bu yardımı kimin yaptığını hep merak ettik fakat kimin yardım ettiğini öğrenemedik.
Birgün bir firmadan birileri geldi. Bizim yaşlı tezyeyi arıyorlardı. Neden aradıklarını sorduk.
Aldığı eşyaların faturası ve imzası için geldik dediler. O vakit öğrendik ki Yaşlı Teyze tarlasını satmış ve yangında evi yanan aileye yardım etmişti.
Bütün mahalleli ona teşekkür ettik. Artık ona Yaşlı Teyze değil, Cömert Teyze demeye başladık.
Cömert arkadaş
Aysu her vakit olduğu gibi okula gidecektir. Annesi ona poğaçalar hazırlamıştı beslenme çantasına koydu yanına meyve suyu da koymuştur.
Aysu bugün çok sevinçliydi en sevilmiş olduğu poğaçalar ile beraber okula gidecekti. Sınıfında yoksul ve aç olan Erhan Aysu’nun iyi arkadaşlarından birisidir.
Dersler bittikten sonra beslenme tarihi gelmişti masasına sofra bezini sererek çantasının içerisinden poğaçalarını çıkartır.
Meyve suyunu da masaya koyduktan sonra Erhan’ın öyle masasında oturduğunu görür görmez çok üzülür.
Uzun zamandır aynı şekilde bir şey yemezdi okul çıkışında bir ihtimal evde yiyecekti ne vakit sorsa sabah kahvaltı yaptığını söylüyordu.
Aysu dayanamadı karnının aç bulunduğunu anlamıştı büyük bir cömertlikle kendisini çağırdı poğaçaların çok bulunduğunu söylemesi ile çağrı etti.
İştahla yemeye başlayan Erhan çok sevinçli olmuştu Aysu’nun yaptığı bu cömertliğine karşı her vakit en iyi dostu olacağını söyledi. Aysu da olanlara çok sevinmişti.
Yardımsever Pazarcı
Günlerden bigün Mehmet pazara gitmiş. Cebinde 3 lirası varmış fakat 4 liralık çilek doldurmuş pazar sepetine.
1 lirası noksan olunca pazarcı amca :Evladım kalsın sonra verirsin, vermezsen de canın sağ olsun demiş.
Mehmet bu iyilik karşısında çok sevinmiş. Aslında onun için büyük, pazarcı için ufak olan bu miktar ileride onun yaşamını değiştirmiş.
Hep bonkör bir insan olmuş. İşte birtakım ufak şeyler insanların hayatlarına büyük etkisinde bırakır yapabilmekdedir.
Yardımsever Arkadaş
Birbirini çok seven iki arkadaş varmış. Bu iki arkadaş, her vakit eşyalarını paylaşırlar, birbirlerine yardımcı olur ve birbirlerini her yerde desteklermiş.
Kardeş olmamalarına rağmen, öz kardeş gibi iyi anlaşıyorlarmış. Okulları ve sınıflarıda aynıymış Seda ve Aslı’nın.
Günlerden bigün sınıfça piknik hazırlamaya karar vermişler. Piknik için, Seda ve Aslı’nın anneleri çok hoş pasta ve börekler yapmıştı.
Sınıftaki herkes, piknik malzemelerini tam getirmişti. Piknik yapacakları yere hepimiz otobüs ile gidecekti.
Bütün öğrenciler otobüse binmiş, son eksiklikler denetim edilmişti ve her insanoğlunun piknik eşyası tamdı.
Artık otobüs piknik alanına doğru yola çıkmıştı. Piknik yerine bir müddet sonra ulaşılmıştı.
Bütün öğrenciler otobüsten inmişti ve artık piknik eşyalarını çıkarma vakti gelmişti. Fakat bir problem vardı. Seda’nın piknik eşyalarından bazıları çantasında yoktu, kaybolmuştu.
Herkes seferber olup, kaybolan eşyaları arasalarda bulamamışlardı. Yardımsever ve bonkör bir talebe olan Aslı, hiç tereddüt etmeden eşyalarını Seda ile paylaştı.
Daha sonra öğretmenleri, kaybolan eşyaları otobüsün en sağında yere düşmüş bir şekilde bulmuştu.
Cömertlik Dersi
Yaşlı erkek delikanlının cebine bir şeyler bırakırken, Allah senden razı olsun evladım dedi. Bu ihtiyarı tekrardan doğmuş gibi sevindirdin. Şu ufak hediyemi alırsan daha da sevindireceksin.
Delikanlı yaptığı iyiliğin makbule geçeceğini daha işin başındayken biliyordu.
Yol kenarında ağlayan 4-5 yaştaki çocuğun kaybolduğunu anlamış ve onun nereden geldiğini soruşturduktan sonra, bir taksiye bindirip evine getirmişti.
Fakat delikanlı, aramış olduğu evi bulduğunda büyük bir hüsrana uğradı. Yol süresince gözü önünde canlandırdığı yüzme havuzlu ve uydu antenli villanın yerine, karşısında derme çatma bir gecekondu duruyordu.
Üstelik kapıyı da çocuğun büyükbabası açmış ve torununa hasretle sarıldıktan sonra, kendisine teşekkür edip cebine birkaç kuruş bırakmıştı.
Delikanlı söyleşi esnasında çocuğun, anne ve babasının kaza kararında vefat ettiğini öğrenmiş ve yaşlı erkeğin ağlamasından istifade ederek, cebine konulanları el yordamı ile denetim etmeyi başarmıştı. Üç beş adet sorunlu para, koskoca ceket cebinin köşesini bile doldurmuyordu.
Evin haline bakılırsa yaşlı erkek olabildiğince fakirdi. Ama hiç şayet olmazsa taksi parasını karşılayacak kadar bir bahşiş veremez miydi? Delikanlının yüklü bir armağan ile yolunu bulma hayalleri yıkılmış ve içerisinde bir şeyler kıpırdanmaya başlamıştı.
Anlaşılan tahammül edilemeyecek derecede pinti bir ihtiyarla karşı karşıyaydı ve ona kesinlikle bir ders vermesi gerekiyordu.
Yaşlı erkeğin yüzüne dik dik bakarken, cebindeki bozuklukları çocuğun ayaklarının altına fırlatarak: Git de kendine oyuncak al ufaklık.
Böylelikle cömertlik nelerdir öğrenmiş olursun dedi. Yavrucak yere eğilerek paraları topladığında, delikanlının gözleri yerinden çıkacak gibi oldu. Çünkü o yere attığı paralar çocuğun ufak tefek avuçlarında 4-5 adet altın olmuştu.
Yetim Çocuk
Elif’in anası bigün ona çok hoş üzümlü bir kek yapmıştı. Elif, okul çantasına koyduğu üzümlü keki yemek istediysede yiyemedi. Çünkü sınıfında çok yoksul olan bir arkadaşı vardı.
Yemediği keki ona vermeye karar verdi. Elif’in verdiği üzümlü keki çok beğenen arkadaşı Serhat, keki yemek istemedi ve evdeki kardeşlerine götürmeye karar verdi.
Çünkü kardeşleri de uzun zamandan beri kek yememişlerdi. Ama Serhat’ın kardeşleri de keki çok beğenmelerine karşın yemek istemediler.
Çünkü mahalledeki komşularının ufak evladı annesiz yetim büyümüştü ve onlara kek meydana getirecek kimseleri yoktu.
Serhat’ın kardeşleri, yemedikleri üzümlü keki komşunun ufak çocuğuna verdiler ve ufak çocuk bu keki çok sevmiş olarak iştahla yemeye başladı.
Belki de günlerdir doğru dürüst yemek yememişti ve bu kek ona çok lezzetli gelmişti. Küçük çocuk, üzümlü keki yedikten sonra dünyanın en sevinçli çocuğu oldu.
Bu keki kendisine verenlere her vakit sevgi ile bağlı kaldı. Elif’in ve Serhat’ın cömertliği bir ufak yetim çocuğun sevinmesini sağlamıştı.
Pazarcı
Yaşlı kadın, pazarın kapanma saatini beklemişti. Yavaş yavaş pazar çadırları toplanmaya başlamıştı. Her tezgahın yanısıra bulunan, kendisi gibi gereksinim sahipleri için bırakılan meyve ve sebzelerden alıyordu.
Bunlar satılacak durumda olmayan ürünlerdi. Eve gelince de çürük yerlerini temizliyor, yetim torunlarına yediriyordu. İyisini alacak paraları ne yazık ki yoktu.
Yeni bir meyve tezgahı vardı bugün pazarda. Kadıncağız bu yeni pazarcıyı hiç görmemişti. Tezgahın yanısıra onlar için konmuş bir şey olup olmadığına baktı.. yoktu! Sadece çok hoş meyveler vardı. Buraya hata sonucu koymuşlar herhalde diye düşündü, arkasını döndü tam gidiyordu ki pazarcı ona seslendi:
– Teyzeciğim! alsana o meyveleri senin için bıraktım. Aman oğlum dedi yaşlı kadın. Yanlış koymuşsun bunlar daha taptaze yarına satarsın dedi.
– Onları senin için bıraktım Teyze. Sana çürük meyve sebze ayırırsam ne hayrım olur. “Allah ne verirseniz Allah onu bilir” buyuruyor. Rabbimin beni, gereksinim sahiplerine çürük çarık veren biri olarak bilmesini istemem dedi.
Kadıncağız çok sevindi. Pazarın kurulduğu her gün, pazarın başlangıcında acaba bugün yeni pazarcı torunlarıma ne gönderecek diye heyecanla bekler oldu.
Ağaç ve sebze
Bir zamanlar, üstünde çok yapraklı bir ağacın büyümüş olduğu hoş bir sebze tarlası vardı. Hem tarla hem de ağaç, mekâna mükemmel bir manzara kazandırdı ve bahçe sahibinin gururu ve sevinciydi.
Kimsenin bilmediği şey, tarlada ki sebzelerin ve ağacın birbirlerine tahammül etmediğiydi. Sebzeler ağacın gölgesinden nefret ediyorlardı zira bu onlara yalnızca hayatta kalabilecek kadar fer bırakıyordu.
Öte taraftan ağaç, sebzelere içerliyordu, zira sebzeler ona gelmeden ilkin neredeyse bütün suyu içiyor ve ona yalnızca hayatta kalmaya kafi gelecek kadar bırakıyorlardı.
Durum o denli uç noktaya geldi ki, sebzeler bıktı ve ağaç kurusun diye topraktaki bütün suyu tüketmeye karar verdiler.
Ağaç, sebzeleri sıcak öğle güneşinden korumayı reddederek cevap verdi bu yaptıklarına, bu yüzden onlar da kurumaya başladı. Çok geçmeden sebzeler harbiden cılız kaldı ve ağacın dalları kuruyordu.
Hiçbiri, çiftçinin sebze tarlasının bozulduğunu görür görmez onu sulamayı bırakacağından şüphelenmedi. Çiftçi tarlayı sulamayı bıraktığında hem ağaç hem de sebzeler harbiden susuzluğun ne işe yaradığını öğrenmek zorunda kaldı.
Çözüm yok gibiydi fakat sebzelerden biri, ufak bir kabak, ne işe yaradığını anlamış oldu ve çözmeye karar verdi. Eldeki azca suya ve acımasız sıcağa rağmen, ufak kabak büyümek, büyümek, büyümek için elinden geleni yaptı…
O kadar büyümeyi başardı ki ziraatçi tarlayı tekrardan sulamaya başladı. Çiftçi, o güzel, büyük kabakla bir yetiştiricilik yarışmasına katılmak istiyordu.
Ve böylelikle sebzeler ve ağaç, birbirlerine yardım etmenin savaşmaktan daha iyi bulunduğunu anladılar.
Ellerinden gelenin en iyisini yaparak, etraflarındakilerle ahenk içerisinde yaşamayı harbiden öğrenmelilerdi. Böylece, iyi sebzeler yetiştirmek için hem gölgeyi hem de suyu en makul şekilde paylaşarak beraber çalışmaya karar verdiler.
Bu yaptıkları vasıtası ile Çiftçinin sebze tarlasına en iyi bakımı yapmasını sağladılar ve böylelikle yörede ki öbür tarlalardan daha iyi bakımları yapılmış oldu ve hepsinden daha hoş oldular.
Karşılık beklemeyen tavşan
Bir zamanlar, bir tavşan çok sevinçli yaşamış olduğu büyük bir yuva ağı inşa etti. O kadar iyi tasarlamıştı ki, bu yuvayı neredeyse bütün ormanı ve çoğu hayvanın evini sular altında bırakan büyük bir yağmur fırtınası geldiği vakit yuvasına hiç bir şey olmadı.
Kısa bir müddet sonra, evsiz hayvanlar birer birer kapısına geldiler ve o kışı onunla birlikte, yuvasında geçirip geçiremeyeceklerini sordular.
Her ziyaretçiyi içeri çağrı etti ve yavaş yavaş yuva ağı, hiç yer kalmayana kadar doldu. Bu vaziyet tavşanı rahatsız etmedi zira bonkör davrandığını hissetti.
İlkbaharda bir gün, bütün hayvanlar eski evlerine döndüğünde, tavşan o denli dalgın bir şekilde zıplıyordu ki, bir vaşağın onu beklediğini ayrım etmedi.
Kışı tavşan yuvasında geçiren hayvanlardan biri bunu görmüş ve tavşanı uyararak tavşanı bir an ilkin evine sığınmaya çağrı etti.
Vaşak o evi yok etti, fakat tavşan kaçmayı başardı ve öbür bir arkadaşının evine saklanmak için kaçtı.
Tüm gün süresince vaşak tavşanı yuvadan yuvaya, mağaradan mağaraya takip etti; fakat tavşan her vakit kendini kurtarmayı başardı, kışın barınak sağlamış olduğu arkadaşları tavşana hep yardım etti.
Sadece vaşaktan kurtulmuş olduğu için değil, bunun yanı sıra kendi cömertliği vasıtası ile ormanda bu kadar çok arkadaş edinmiş olduğu için de son aşama sevinçli oldu.
Cömertliğin değeri
Bir zamanlar bir erkek bir dağda yürürken olağanüstü bir mağara bulmuş. İçeride çoğu gömü ve kıymetli taşlar varmış. Bunu gören erkek mağara girişini gizleyerek mağarada civarlarında yaşamaya başlamış ve hazinesini korumuş.
O günden sonra erkek bütün kıymetli eşyalarını mağarada saklayarak ve kimsenin varlıklı olmasından şüphelenmemek için işini, evini ve dostlarını terk etmiş.
Hiç kimsenin öğrenmesini istemediği ve hırsızlardan korkmuş olduğu için mağarasına yaklaşanları devamlı izleyerek, bütün gece mağarayı koruyormuş.
Kendini mağaraya o denli adamıştı ki, neredeyse hiç yiyip içmiyormuş. Çok geçmeden hastalanmış.
Günler böyle geçip giderken daha fala zayıflayarak daha fazla hastalanmış, ölme noktasına gelene kadar bütün enerjisini kaybetmiş. Bir gün, neredeyse hiç hareket edemez hale geldiğinde, onu bu aşırı sona getirenin açgözlülüğü bulunduğunu ayrım etmiş.
Artık hazinesini korumanın hiç bir faydası olmadığını ve hiç bir faydasının olmadığını anlamış. Ölmeden derhal önce, başkalarıyla paylaşmaya karar vermiş.
Bir avuç mücevher almak için mağaraya girmiş fakat dehşet içerisinde mağaranın neredeyse boş bulunduğunu görmüş. Tek bulabildiği, yalnızca donuk bir parlaklığa haiz ufak bir zümrütmüş. Adam onu alarak gelen ilk şahsa vermek niyetiyle mağaradan ayrılmış.
Çok geçmeden bir hanım yaklaşmış ve zümrüdü büyük bir sevinçle kabul etmiş. Adam ona, “Sana daha fazla gömü verirdim canım, fakat nereye gittiklerini bilmiyorum. Elimde kalan tek şey bu” demiş.
“Başka bir şey olmadığına emin misin?” diye sordu kadın.
Adam başını salladı ve mağarayı işaret etti. Şimdi hakikaten de hala orada birtakım hazineler bulunduğunu görebiliyordu; birkaç altın gördü. “Onları da yanına al ” hanım hem zümrüdü hem de altın paraları aldı ve sevinçli bir şekilde gitti.
Bir süre sonra yaşlı bir erkek geldi ve erkeğe orada ne yaptığını sordu.
“Ne fena şans! Az ilkin bir kadına, koruduğum görkemli hazineden kalan birkaç serveti verdim.”
“Hiçbir şey kalmadığına emin misin?” diye sordu yaşlı adam.
Adam ona mağarayı gösterdi ve mücevherlerle dolu bir sandık ve birkaç poşet altın buldular.
Adam şok oldu ve yaşlı erkek ona, “Sonunda!
Sonunda biri kendini bu mağaranın büyüsünden kurtardı.
Görüyorsun, bu Bin Hazine Mağarası ve ilk geçen sensin bu büyük sınavı.
Hayatlarını bu mağaraya adayanların çoğu, fakat burada hiç bir şey olmadığını ayrım ederler sonunda…”
Bu neden oluyor?” dedi adam, “Bu hazineler neden ortaya çıkıp kayboluyor?”
“Oğlum, bu sihirli mağarada senin yüreğin kadar zenginlik var.
Biri onu keşfettiğinde, mağara, yanlarında getirdikleri hazineyle doluyor, fakat daha sonra, kendilerini hazineyi korumaya adadıklarında, kalpleri boşalmaya başlıyor. Ve mağara da öyle.
Onu doldurmanın tek yolu, son mücevheri hanıma verdiğin gibi kalbini iyi olan her şeyle doldurmaktır. Bunu yaptığın için kendini daha iyi hissetmedin mi? Çünkü mağara tekrardan doluyor…”
Cömertliğin büyüsü
Bir zamanlar hayvanların kuraklık ve açlıktan çok acı çekmiş olduğu bir yer varmış.
Çok zavallı bir tavşan tarlalarda dramatik bir şekilde yürüyordu ki bir anda önünde bir büyücü belirdi.
Büyücü tavşana çiçek buketleriyle dolu ufak bir çanta verdi.
Büyücü Tavşana, “Sihirlidirler ve şayet onları doğru şekilde kullanmayı bilirsen daha da esrarengiz olacaklardır” dedi büyücü. Tavşan açlıktan ölüyordu fakat buketleri yememeye karar verdi. Onları iyi kullanmak istiyordu.
Tavşan eve dönerken çok yaşlı ve çok yoksul bir koyuna rastladı. Koyun yürümekte zorluk çekiyordu. “Bana bir şey bağışlayabilir misin?” koyun sordu.
Tavşanın buketleri haricinde hiç bir şeyi yoktu ve sihirli oldukları için onları koyunlara vermeye isteksizdi.
Ama ailesinin ona her şeyi paylaşmayı iyi mi öğrettiğini hatırladı; bu yüzden çantadan bir buket çıkardı ve koyunlara verdi. Bunu yapar yapmaz, demet binlerce renkle parladı. Büyü iş başındaydı.
Tavşan hem sevinçli hem de birazcık asabi bir şekilde yoluna devam etti.
Buketlerden birini vermişti fakat bunun yanı sıra koyunun ona kendisinden daha fazla ihtiyacı olduğu açıktı.
Yolculuğuna devam ederken, kör bir ördek ve sonrasında topal bir horozla karşılaştığında tavşanın başına da aynı şey geldi. Tavşan eve geldiği vakit elinde yalnızca bir sihirli buket kalmıştı.
Ebeveynlerine büyücüyle alakalı her şeyi anlattı ve ailesi, tavşanın davranışından çok gurur duydu.
Son buketi çıkarmak üzereydi ki ufak kardeşi eve geldiği vakit açlıktan ağlıyordu. Tavşan, kardeşine sihirli buketi verdi.
O anda, büyük bir gök gürültüsü ile büyücü tekrardan ortaya çıktı. Tavşana “Sana verdiğim sihirli buketler nerede? Onlara ne yaptın?” diye sordu.
Tavşan korkmuş ve özür dilemeye başlamış. Ama büyücü araya girerek, “Onları iyi kullanırsan daha da esrarengiz olacaklarını söylememiş miydim? Dışarı çık ve ne yaptığına bir bak!” dedi.
Tavşan titreyerek dışarı çıktı. Ve görmüş olduğu şey, esrarengiz buketlerini kullanma biçimi sayesinde, göz alabildiğine bütün kırsal alanın harika, yem yeşil bir ziraat arazilerine dönüştüğüydü.
Tüm hayvanları beslemeye kafi gelecek kadar su ve yiyeceğe haiz ziraat arazisi!
Tavşan, cömertliğinin büyüsünün her insana saadet getireceği için çok sevinçli hissetti.
Sihirli paralar
Bir zamanlar varlıklı ve müşfik bir yaşlı adam, ömrünün sonuna geldiğinde, mal varlığını dürüst ve zeki bir genç erkeğe bırakmaya karar vermişti.
Bu kararından bahsetmişken, iyi bir arkadaşına zekice seçim yapmak istediğini söyledi. Arkadaş ona tavsiyede bulundu:
“Bir dahaki sefere bir şey sattığınızda ve müşteriye parasını verdiğinizde, onlara gayet fazla verdiğinizden emin olun. Fazla parayı size geri veren müşteri dürüst bulunduğunu bileceksiniz” dedi.
Zengin erkek tavsiyesi için arkadaşına teşekkür etti ve bunun iyi bir düşünce bulunduğunu ve uygulanmasının kolay bulunduğunu düşünerek denemeye karar verdi.
Bilmediği şey şuydu. Sohbet esnasında orada bulunanlardan biri arkadaşı gibi davranan, fakat varlıklı yaşlı adamı harbiden çok imrenen bir komşusu bir büyücüye giderek, varlıklı yaşlı erkeğin madeni paralarına efsun yapması için büyücüye para verdi.
Büyü, yaşlı erkeğin dokunduğu madeni paraları madeni para olarak görmek yerine gören herkesin, onları müşterinin dünyada en çok istediği şey olarak görmesini sağladı.
Bu planla kıskanç komşu, hiç bir müşterinin yaşlı erkeğin sorunlu parasını geri vermeyeceğine ve parasını bırakacak kimsesi olmadığı için her şeyi komşunun genç yeğenine bırakacağına inanıyordu.
Gerçekten de açgözlü komşu için her şey plana göre gitti ve tek bir müşteri bile esrarengiz paraları iade etmedi. Bazıları bu madeni paralarda büyük elmas ya da kıymetli taşı gördü, ötekiler bir sanat eseri gördü, bazıları bir artık görmüş oldu ve bazıları olağanüstü bir şifa iksiri gördü.
Yaşlı erkek dürüst bir insan bulmaya çalışmaktan neredeyse vazgeçtiğinde, açgözlü komşu yeğenini yaşlı erkeğin işine gönderdi ve çocuğa yaşlı erkeğin parasını geri vermesini anlatmaya büyük özen gösterdi.
Yeğen bunu hazırlamaya kararlıydı, fakat esrarengiz paraları aldığında, onlarda kendi amcasının bütün mal varlığını ve onurunu gördü.
Amcasının kendisine söylediklerinin bir hile olduğuna inanarak, amcasının bu ihaneti öğrendiği andan itibaren faydasız madeni paraları ve açgözlülüğü ile bitmek tükenmek bilmeyen bir şekilde ayrıldı., yeğenini sonsuza dek sürgüne gönderdi.
Hasta ve depresyonda olan varlıklı yaşlı adam, ölmeden ilkin hizmetçilerini aramaya karar verdi. Artık yanlarında olmadığında özgürce yaşayabilmeleri için onlara birtakım mallar verdi. Bu hizmetçiler arasında hata sonucu bu paranın bir kısmını alan bir genç vardı.
Bir baba gibi sevilmiş olduğu bilge ve adil yaşlı erkeğin evinde yetişen genç, para yerine yaşlı adamı iyileştirecek kuvvetli bir deva gördü, zira bu hakikaten de hayatında en çok istediği şeydi. Bunu gören genç, parayı yaşlı erkeğe geri öneri ederek, “Al bunu efendim, sizin için; seni daha iyi hissettirecek dedi.
Ve bu kolay madeni paranın geri dönüşü hakikaten de en olağanüstü tedavi gibiydi. Yaşlı erkek sonunda dürüst bir insan bulmuş olmanın sevinciyle sıçradı ve bu dürüst insanoğlunun her vakit kendi evinde bulunduğunu görmek içini sevinçle doldurdu.
Böylece genç hizmetçi büyük bir adalet, cömertlik ve dürüstlükle yaşlı erkeğin bütün mal varlığını ve ticari kaygılarını yönetmeye devam etti. Ve yaşlı erkek daha uzun seneler bir oğul gibi ona eşlik etmeye ve nasihat vermeye devam etti.
Büyük maç
Bir keresinde, bir grup erkek muntazam bir futbol oyunu oynamaya karar vermişti. Her biri ustalaşmış maçlarda kullanılan bir şeyler getirirdi. Yani biri topu, öteki düdüğü, öteki kale direklerini, ötekiler kaleci eldivenlerini, köşe bayraklarını vb.
Ancak maç başlamadan ilkin takımları seçerken ufak bir münakaşa çıktı. En mühim nesneyi getiren çocuğun takımları seçmesine karar verdiler.
Eh, şimdi hangisinin en mühim nesne olduğuna karar veremiyorlar, bu yüzden bütün nesneleri kullanarak oynamaya başlamanın ve hangi şeylerin harbiden şayet olmazsa olmaz bulunduğunu görmek için yavaş yavaş insanların getirmiş olduğu şeylerden kurtulmanın en iyisi olacağını düşündüler.
İlk kurtuldukları şey düdük oldu zira hakem onun yerine bağırabilirdi. Ardından kaleci eldivenlerini fırlattılar; onlarsız da topu kurtarmayı başarabilirlerdi.
Ne köşe bayraklarını kullanmayı bıraktıklarını ne de kale direklerini birkaç kutu ile değiştirdiklerini harbiden ayrım etmediler. Ve böylelikle devam ettiler, sonunda futbol topunu eski bir teneke ile değiştirdiler ve oynamaya devam etmeyi başardılar…
Teneke ile oynarken yanından bir erkek ve oğlu geçti. Oğlanların böyle oynadığını gören erkek oğluna şu şekilde dedi:
“Bak oğlum. Oradaki çocuklardan bir şeyler öğren. Topu bile olmadan futbol oynamayı başarıyorlar, bu yolla oynamayı katiyen geliştiremeyecek olsalar bile.”
Çocuklar onun bunu dediğini duydular ve aşırı gururları ve bencillikleri nedeniyle, mükemmel olabilecek bir maçın utanç verici bir gösteriye dönüştüğünü ve neredeyse hiç zevk almadıklarını anladılar.
O an, egoist görüşlerini bir kenara koymaya karar verdiler ve maçı en baştan ve bütün makul ekipmanla tekrardan oynamaya karar verdiler.
Ve harbiden mükemmel bir oyundu. Kimse kimin daha iyi ya da daha fena oynadığını düşünmedi. Bunun yerine yalnızca eğlenmeye ve oyunlarını geliştirmeye odaklandılar.
Kızgın kardeşler
Bir zamanlar çok iyi arkadaş olan ve her vakit beraber oynayan iki kardeş varmış. Bir gün oyuncaklarından biri ile alakalı büyük bir münakaşa yaşadılar. Sonunda, o andan itibaren yalnızca kendi bireysel oyuncaklarıyla oynamalarına izin verileceklerine karar verdiler.
O kadar çok oyuncakları ve eşyaları vardı ki ertesi gün hangi oyuncağın kime ait bulunduğunu bulmaya karar verdiler. Böylece ertesi gün her erkek kardeş işe koyuldu ve kendi eşyalarını topladı.
Büyük oyuncakları yapmayı bitirdiklerinde, ufak şeyleri sıralamanın tarihi gelmişti. Ancak, o denli uzun sürmüşlerdi ki yatma vakti gelmişti, bu yüzden ufak oyuncakları ertesi güne bıraktılar.
Ertesi gün de aynı şey oldu, zira evin odalarını bölmeye başlamışlardı.
Her gün aynı hikayeydi. Bütün zamanlarını, onca şey arasında neyin ikisine ait olduğuna karar vermekle geçiriyorlardı.
Yıllar geçtikçe hiç bir şey değişmedi: her sabah buluşup hangi şeylerin kime ait bulunduğunu tartışıyorlardı. Yaşlanıyorlardı ve artık hepimiz onları “huysuz yaşlı adamlar” olarak tanıyordu. Hiç kimse onların gülümsediğini görmemişti.
Ta ki, bir sabah dışarı çıktıklarında, iki dağ eşyasının birbirine tamamiyle karıştığını ayrım edene kadardı. Birisi oradaydı, eşyalarını karıştırıyordu! Her şeyi ayırmak için harcadıkları onca vakit ve çabadan sonra!
Öfkeli kardeşler bunu kimin yaptığını bulmaya çalıştı. Kısa süre sonra dağların öbür tarafında oynayan bir çift çocuk buldular.
Birlikte sevinçli bir şekilde oynuyorlar, her şeyi karıştırıp karıştırmadıklarına dikkat etmeden her şeyi alıyorlardı. Gerçekten sevinçli görünüyorlardı, en çok keyif alıyorlardı.
Çocukları çok sevinçli gören iki huysuz ağabey, bunca senedir ne kadar yanıldıklarını anladılar. Herhangi bir şeyle oynamaktan vazgeçmişler, bunun yerine bütün hayatlarını neyle oynayacaklarını tartışarak geçirmişlerdi.
Ömürlerini hiddet içerisinde geçirdikleri için ne kadar üzüldüler. Aynı zamanda, sonunda hatalarını anladıkları için mutluydular.
O günü ve kalan günlerini bu iki çocukla beraber oynayarak, her şeyi birbirine karışmasını sağlayarak ve paylaşarak geçirdiler. İnsanlar onlara huysuz yaşlı adamlar demeyi bile bıraktı. Şimdi insanoğlu onlara ‘Büyük Çocuklar’ diyorlardı.
Aç gözlü bulut
Bir zamanlar çok hoş bir ülkenin üstünde büyümüş bir bulut yaşadı. Bir gün, çok daha büyük bir bulut görmüş oldu ve o denli çok imredi ki, bulut büyüyüp daha fazla büyümek için suyunun onu katiyen terk etmeyeceğine ve bir daha katiyen yağmur yağmayacağına karar verdi.
Nitekim bulut büyüdü, ülkesi kurudu. Önce nehirler kurudu, sonra insanlar, hayvanlar, bitkiler ve nihayet bütün ülke çöl oldu.
Bulutun bu olup bitenler pek umurunda değildi, fakat bunun yanı sıra bir çölün üstünde olmasından büyümeye devam etmek için yeni su elde edebileceği hiç bir yer olmadığını da ayrım etmemişti.
Çok yavaşta olsa, bulut boyutunu kaybetmeye başladı ve onu durdurmak için hiç bir şey yapamadı.
Bulut daha sonra hatasını anlamış oldu ve ortadan kaybolmasının sebebinin açgözlülüğü ve bencilliği olduğunu; fakat buharlaşmadan derhal önce, pamuk gibi bir iç çekerken hafifçe bir esinti esmeye başladı.
Bulut o denli ufak ve o denli hafifti ki, rüzgâr onu çok uzaklara, uzaklardaki hoş bir ülkeye götürdü ve bir kez daha özgün boyutuna kavuştu.
Bu dersi öğrendikten sonra bulutumuz ufak ve gösterişsiz kaldı, fakat yağmur yağdığında o denli bonkör oldu ki, yeni ülkesi daha da yeşil oldu ve oradaki her insana dünyanın en hoş gökkuşağını verdi.
Cömertlikte Sınır Tanımayan Adam
Bir zamanlar küçük bir kasabada yaşayan Mehmet, kasabanın en cömert kişisi olarak biliniyordu.
Herkese yardım etmek, ihtiyacı olanlara destek olmak onun için bir yaşam tarzıydı. Mehmet’in en büyük özelliği, kimseye “Hayır” dememekti.
Bir gün kasabaya fakir bir yolcu geldi. Yolcu oldukça yorgun ve açtı.
Mehmet hemen ona yemek ve konaklama teklif etti. Yolcu, Mehmet’in cömertliğini kabul etti ve geceyi Mehmet’in evinde geçirdi.
Ertesi sabah, yolcu teşekkür etmek istedi ve bir isteği olduğunu söyledi. Mehmet, “Tabii, herhangi bir isteğin nedir?” dedi.
Yolcu, “Ben bir sihirbazım ve sana bir dilek hakkı vereceğim. Herhangi bir dileği yerine getireceğim, ama unutma, bu sadece bir dilek hakkın var, bu yüzden dikkatli seç,” dedi.
Mehmet şaşkın bir şekilde düşündü ve sonra “Peki, o zaman dileğimi söyleyeyim. Benim dileğim, kasabadaki herkesin mutlu ve sağlıklı olmasıdır,” dedi.
Sihirbaz gülümsedi ve bir el salladı. Aniden kasabadaki herkesin yüzünde gülümseme belirdi ve herkes daha mutlu ve sağlıklı hissetti.
Mehmet mutluluk içinde sihirbazın elini sıktı ve ona teşekkür etti. Yolcu, “Cömertliğin için sana bu dilek hakkını veriyorum. Her zaman başkalarına yardım et ve iyilik yapmaya devam et,” dedi.
Mehmet, bu deneyimden sonra daha da cömert ve yardımsever bir insan olarak yaşamını sürdürdü. Kasabası her zaman huzur ve mutluluk içinde yaşadı, çünkü cömertlik ve yardımseverlik her zaman kazanır.
Bu hikaye, cömertliğin ve iyilikseverliğin insanların hayatlarına nasıl olumlu etkiler yapabileceğini anlatıyor.
Cömertlik ile ilgili kısa bir hikaye
Cömert Ressam
Ünlü sanat merkezlerinden birinde, çocuğun biri, vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablonun bedeli olabildiğince yüksektir.
Çocuk bu tabloyu bir sonraki yıl abisinin doğum gününe almayı talep eder ve bir iş bulup kıt düşünce geçinerek biriktirdiği bütün para ile mağazaya gider.
Şanslıdır, tablo hâlâ satılmamıştır. İçeri girer, tabloyu bir müddet yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve: – Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, bütün param da bu kadar, der.
Ressam bir müddet düşündükten sonra resmi paketler ve çocuğa satar. Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar. Mağazada ressamın arkadaşları da vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar: – Sen ne yaptın, o resmin kıymeti milyonlar ederdi. Neden bu kadar düşük bir rakama sattın?
Ressam cevap verir: – Evet, ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim, fakat bütün servetini bu resme verecek kaç şahıs bulabilirdim?..
Vefa cömertlik fedakarlık konulu atasözleri (Cömertlik ile ilgili atasözleri)
Parası ucuz olanın kendisi kıymetli olur.
Cömert derler, maldan ederler, yiğit derler candan ederler
Mürüvvetsiz adam, suyu çekilmiş değirmene benzer
Dilenci bir olsa şekerle beslenir
Cennetin kapısını cömertler açıklar
Cömert ile cimrinin harcı birdir.
Cimrinin zararı, cömerdin karından fazla olur.
Yiğit yiğide at bağışlar.
Cömert olmadan evvel adaletli olun.
Mürüvvetsiz adam, suyu çekilmiş değirmene benzer.
Akçesi ucuz olanın kendisi kıymetli olur.
Dilenci bir olsa şekerle beslenir.
Parası ucuz olanın kendisi kıymetli olur.
Eski dost düşman olmaz, yenisinden vefa gelmez.
Elden vefa, zehirden şifa olur mu?
Her sakaldan bir tel çekseler köseye sakal olur.
Yeni dosttan vefa gelmez.
İhanet arkadaşlık zincirini karartır, fakat vefa onu her zamankinden parlak yapar.
Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur.
Az veren candan, çok veren maldan.
Baba oğluna bir bağ bağışlamış; oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş.
El için ağlayan gözden olur.
Hasta ol benim için, öleyim senin için.
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.
Kaya uçmazsa, dere dolmaz
Cömertlik ile ilgili kısa hikayeler
Düşen Elma
Bir gün Ali, marketten alışveriş yaparken cebinden düşen elmayı fark etmedi. Onu alan küçük bir çocuk, Ali’ye geri getirip teşekkür etti. Ali, çocuğun ne kadar küçük bir jestle mutlu olduğunu gördü ve o günden sonra daha cömert olmaya karar verdi.
Gizli Yardım
Mehmet, komşusu Ayşe’nin maddi sıkıntıları olduğunu duydu. Bir gece, kapısına gizlice bir zarf bıraktı, içinde para ve bir not vardı. Ayşe, yardımın kimden geldiğini öğrenemedi, ama bu jest onun hayatını kurtardı.
Sokak Köpeği Kurtarılıyor
Ali bir gün işten çıkarken sokakta zavallı bir köpeği gördü. Onu veterinere götürdü ve tedavi ettirdi. Köpek, Ali’nin sadık bir dostu oldu ve ona her gün mutlulukla eşlik etti.
Mahalle Temizliği
Bir grup mahalle sakinleri, mahallelerinin çevresini temizlemeye karar verdi. Her hafta sonu, parkları ve sokakları temizlemek için gönüllü olarak toplandılar. Bu sayede mahalleleri daha güzel ve temiz bir yer haline geldi.
Kitap Bağışı
Zeynep, kullanmadığı kitapları toplayıp okulun kütüphanesine bağışladı. Bu sayede daha fazla öğrenci kitaplara erişim sağladı ve okuma alışkanlığı kazandı.
Evini Açan Aile
Ali ve Aysel, sokakta yaşayan evsiz bir aileyi evlerine davet ettiler. Onlara yemek, sıcak bir yer ve duş imkanı sundular. Bu aile, Ali ve Aysel’in yardımıyla yeni bir başlangıç yapabildi.
Okul Kıyafetleri Bağışı
Mehmet, eski okul kıyafetlerini topladı ve ihtiyacı olan çocuklar için bağışladı. Bu sayede birçok aile maddi zorluklarla başa çıkmak için destek buldu.
Engelli Çocuğun Hayali Gerçek Oluyor
Zeynep, engelli bir çocuğun hayalini gerçekleştirmek için çevresinden yardım topladı. Engelli çocuk, hayalini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadı.
Sokak Hayvanlarının Beslenmesi
Ali, her gün işten dönerken sokak hayvanlarına yiyecek veriyordu. Bu küçük jest, sokak hayvanlarının yaşam kalitesini artırdı.
Kıyafet Dolabı
Aysel, kullanmadığı kıyafetleri temizleyip bir kıyafet dolabı kurdu. İhtiyacı olan insanlar için ücretsiz olarak kıyafetler sunarak onlara yardım etti.
Bu hikayeler, cömertliğin ve yardımseverliğin insanların hayatlarına nasıl olumlu etkiler yapabileceğini gösteriyor. Bir küçük jest veya yardım, başkasının yaşamını değiştirebilir.
Fakir Çocuğun Düşleri
Bir zamanlar küçük bir kasabada yaşayan Ali, oldukça zengin bir adamdı. Kasabasının yakınındaki bir köyde ise Mehmet adında fakir bir çocuk yaşardı. Mehmet’in en büyük hayali, bir bisiklete sahip olmaktı. Ancak ailesi maddi olarak bu hayali gerçekleştiremeyecek durumdaydı.
Bir gün Ali, Mehmet’i köyde bisiklet istediğini duydu. Ali, Mehmet için yeni bir bisiklet satın alıp hediye etmeye karar verdi. Mehmet, bu jest karşısında büyük bir sevinç yaşadı ve artık bisikletiyle kasabada dolaşmanın keyfini çıkarabiliyordu. Ali’nin bu cömertliği, Mehmet’in hayatında büyük bir fark yarattı.
Evsiz Adamın İkinci Şansı
Bir kış günü soğuk hava şartları nedeniyle birçok insan sokakta yaşam mücadelesi veriyordu. Bu insanlardan biri de Ahmet adında bir evsizdi.
Bir gece, Ahmet bir kafede sıcak bir şeyler içmeye çalıştı, ancak parası olmadığı için içecek bir şey alamadı. Kafe sahibi Ali, Ahmet’e bir fincan sıcak çay ve bir dilim ekmek ikram etti.
Ali, aynı zamanda Ahmet’e bir iş teklif etti. Ona kafenin temizliğini yapması karşılığında para ödeyecekti.
Ahmet kabul etti ve Ali’nin yardımıyla hayatını düzene soktu. Birkaç yıl sonra, Ahmet kendi işini kurdu ve evsizlik sorununu geride bıraktı.
Yardımsever Kasaba Halkı
Bir kasaba, bir doğal afet sonucu büyük bir zarar gördü. Evler yıkılmış, sokaklar sular altında kalmıştı.
Kasaba halkı, afetzedelere yardım etmek için bir araya geldi. Evsiz kalan ailelere barınak sağladılar, yiyecek ve giyecek topladılar. Kasaba halkı, cömertlikleri ve dayanışmaları sayesinde kasabayı yeniden inşa ettiler.
Kütüphane Kurma Hayali
Zeynep, uzun zamandır köylerinde bir kütüphane kurma hayali taşıyordu. Ancak maddi kaynakları yetersizdi.
Bir gün Ali, Zeynep’in bu hayalini duydu ve kütüphane kurma işinde finansal olarak yardım etmeye karar verdi. Ali’nin desteğiyle, köylerindeki çocuklar için bir kütüphane kuruldu ve okuma alışkanlığı kazandırıldı.
Yardıma Muhtaç Aileye Kışlık Yardım
Bir kış günü, Aysel ve ailesi soğuk hava koşullarında yaşam mücadelesi veren bir aileye yardım etmeye karar verdiler.
Giyecek, yiyecek ve battaniyelerle dolu bir yardım paketi hazırlayıp aileye teslim ettiler. Bu yardım paketi, o ailenin zor kış koşullarını atlatmasına yardımcı oldu.
Yemek Dağıtımı
Ali, her yıl Ramazan ayında kasaba halkı için ücretsiz yemek dağıtımı düzenlerdi. İhtiyacı olan herkese sıcak bir iftar yemeği sunar ve bu sayede kasaba halkı bir araya gelir, dayanışır ve yardımlaşmanın önemini hatırlarlardı.
Eğitim Bursları
Ali, maddi sıkıntı çeken ancak yetenekli öğrencilere eğitim bursları verirdi. Bu burslar, çocukların okula devam etmelerini sağlayarak geleceğe umutla bakmalarını sağladı.
Sokak Hayvanları İçin Barınak
Zeynep, sokak hayvanlarını korumak ve onlara bir barınak sağlamak amacıyla yerel bir hayvan barınağı kurdu. Bu barınak, birçok sokak hayvanına sıcak bir yuva ve bakım imkanı sunarak onların yaşam kalitesini artırdı.
Aileye Yeni Ev
Ali, yangın sonucu evini kaybeden bir aileye yeni bir ev inşa etmelerine yardım etti. Bu cömertlik, ailenin hayatlarını yeniden başlatmalarına yardımcı oldu.
Tıbbi Yardım Kampanyası
Aysel, kanserle mücadele eden birçok kişiye yardım etmek için bir tıbbi yardım kampanyası başlattı. Bu kampanya, kanser hastalarına tıbbi tedavi ve destek sağlayarak birçok insanın hayatını kurtardı.